Şanssız ne denir ?

Kalem

New member
Şanssız Ne Denir?

Arkadaşlar, hepimizin hayatında “bugün yıldızlar bana hiç gülmedi” dediğimiz anlar olmuştur. Cüzdanı evde unutmaktan sınav günü hastalanmaya, marketten aldığımız yumurtaların hepsinin çatlamış çıkmasından toplu taşımayı bir dakika ile kaçırmaya kadar… İşte bu anlarda “şanssızlık” kavramını dillendiriyoruz. Peki bilimsel açıdan şanssızlık gerçekten var mı, yoksa yalnızca beynimizin dünyayı anlamlandırma biçimlerinden biri mi? Bu konuyu biraz bilimsel bir merakla, biraz da günlük hayatın içinden örneklerle ele alalım.

Şanssızlık: Beynin Yanılsaması mı?

Bilim insanları şanssızlığın aslında doğrudan ölçülebilir bir kavram olmadığını söylüyor. Evrende olup bitenler, fizik yasaları ve olasılık kuralları çerçevesinde gerçekleşiyor. Ancak beynimiz tesadüfleri anlamlandırmak için bir “hikâye anlatıcısı” gibi çalışıyor.

Mesela, yağmur yağma olasılığı %20 iken, tam da sizin düğün gününüzde yağmur yağarsa bunu “şanssızlık” diye etiketliyorsunuz. Ama aslında yağmurun yağma olasılığı zaten vardı. Bizim algımız, düşük ihtimalli olay gerçekleştiğinde bunu kişisel bir talihsizlik gibi yorumlamaya meyilli.

Psikolojide buna **“özelleştirme yanlılığı”** deniyor: Yani evrensel olayları kendimize mal etme eğilimi. Düşünün, gök gürültüsünü aslında atmosferdeki elektrik boşalması açıklıyor ama eski toplumlar bunu tanrıların öfkesi diye yorumluyordu. Şanssızlık da benzer bir mekanizma.

Olasılık ve İstatistik: Erkeklerin Analitik Bakışı

Erkeklerin bu konuda daha çok veri odaklı ve analitik yaklaştığını gözlemlemek mümkün. “Şanssızlık” dedikleri olayları olasılık teorisiyle açıklıyorlar.

Örneğin, bir zar attığınızda art arda beş kere “1” gelirse insanlar “ne şanssızım!” der. Ama matematiksel olarak her atışta “1” gelme ihtimali 1/6’dır. Yani her atış bağımsızdır ve aslında olağan dışı bir şey yoktur.

Hatta ünlü matematikçi Amos Tversky ve Daniel Kahneman’ın araştırmaları, insanların olasılık hesaplamalarında sistematik hatalar yaptığını gösteriyor. Buna **“gambler’s fallacy” (kumarbaz yanılgısı)** denir: Beş kere yazı geldi, şimdi tura gelme ihtimali arttı diye düşünmek. Oysa her seferinde ihtimal %50’dir.

Erkeklerin bu analitik bakışı, şanssızlık dediğimiz şeyin aslında rastgelelik ve olasılıklar içinde doğal olarak var olan bir sonuç olduğunu vurguluyor.

Kadınların Empatik Bakışı: Şanssızlığın Sosyal Etkileri

Kadınların yaklaşımı ise çoğunlukla daha empatik ve sosyal boyutlara odaklı oluyor. “Şanssızlık” sadece bireysel bir deneyim değil, aynı zamanda sosyal ilişkilerde nasıl algılandığımızı da etkiliyor.

Mesela, iş görüşmesine gittiğiniz gün trafikte kalmanız ve geç kalmanız… Erkekler bunu olasılıkların doğal sonucu olarak görürken, kadınlar bu durumu kişinin kariyerine, özgüvenine ve çevresinden göreceği desteğe etkisiyle değerlendiriyor.

Şanssızlık bazen sosyal damgalanma ile de birleşiyor. Sürekli başına talihsiz olaylar gelen birine “uğursuz” etiketi yapıştırılabiliyor. Bu da kişinin sosyal bağlarını zedeleyebiliyor. Kadınların empatik yaklaşımı, bu etiketten doğan duygusal yükü daha çok görünür kılıyor.

Nörobilim: Şanssızlık Hissi Nereden Geliyor?

Beynimiz rastgele olayları anlamlandırırken **dopamin** sistemini devreye sokuyor. Ödül beklentisi gerçekleşmediğinde hayal kırıklığı yaşıyoruz ve bunu “şanssızlık” olarak tanımlıyoruz. İlginç olan, beynin olumsuz deneyimleri olumlu deneyimlerden daha güçlü kaydetmesi.

Buna psikolojide **“negatiflik yanlılığı”** deniyor. Yani 9 kere başımıza iyi şey gelse, bir kere kötü bir şey yaşadığımızda zihnimiz onu büyütüyor. Bu yüzden şanssızlık hissi, aslında beynimizin hayatta kalma mekanizmasının bir yan ürünü.

Şanssızlık ve Kültürel Kodlar

Toplumlar arasında şanssızlık algısı büyük farklılıklar gösteriyor. Batı kültürlerinde 13 sayısı uğursuz kabul edilirken, Çin’de 4 rakamı olumsuz çağrışımlar taşır. Türkiye’de kara kedi ya da nazar boncuğu gibi inançlarla şekillenen şans algısı vardır.

Aslında bütün bu inanışlar, insanların belirsizlik karşısında kontrol duygusu aramasının bir yolu. Çünkü şanssızlık, çoğu zaman kontrol edemediğimiz şeylerin yüzümüze çarpmasıdır.

Şanssızlığın Toplumsal Adaletle İlişkisi

Burada daha derin bir noktaya da değinmek lazım. “Şanssızlık” bireysel bir his gibi görünse de toplumsal eşitsizliklerle yakından bağlantılı. Doğduğu coğrafya, ekonomik koşullar, cinsiyet ya da etnik kimlik gibi faktörler, bireylerin fırsatlara erişimini belirliyor.

Yani bir insanın sürekli “şanssız” hissetmesi, aslında sistematik eşitsizliklerin sonucu olabilir. Bir kadın iş hayatında cam tavanla karşılaştığında ya da yoksul bir öğrenci iyi bir eğitim fırsatına ulaşamadığında, bu bireysel bir talihsizlik değil; sosyal adaletle ilgili bir durumdur.

Topluluğa Soru: Şans mı, Şartlar mı?

Şimdi burada sizlere sormak istiyorum: Şanssızlık dediğimiz şey gerçekten var mı, yoksa yalnızca beynimizin rastgelelik karşısında yarattığı bir yanılsama mı? Olasılık ve istatistik mi, yoksa toplumsal koşullar mı bizi “şanssız” yapıyor?

Belki de hepimizin deneyimleri farklıdır. Kimimiz için şanssızlık yağmurlu bir günde şemsiyeyi unutmak, kimimiz içinse doğduğu koşullardan ötürü yıllarca fırsatlara erişememek… Siz nasıl görüyorsunuz?

Gelin, şanssızlık kavramını yalnızca “bahtımız kara” diye geçiştirmeyelim; hem bilimin hem de hayatın sunduğu farklı merceklerle tartışalım.